Bu sonbahar, Türk mutfağına gönül vermiş bir şef olarak katıldığım üç önemli gastronomi festivalinde hem tanıdık lezzetlerle yeniden buluştum hem de unutulmaz deneyimler yaşadım. Her biri kendi coğrafyasının ruhunu yansıtan bu festivallerde, mutfak kültürümüzü yerel üreticiler ve gastronomi meraklılarıyla paylaşmak benim için büyük bir keyifti.
Gastro Afyon (27-29 Eylül)
Afyon’da 27 ile 29 Eylül tarihlerinde düzenlenen Gastro Afyon Festivali, ülkemizin en kıymetli lezzetlerini bir araya getiren adeta bir mutfak şöleniydi. Yakından tanıdığım Afyon’un meşhur kaymağı, sucuğu ve haşhaşıyla hazırlanan tarifler, her zamanki gibi büyüleyiciydi. Yerel tatların korunması ve yeni nesillere aktarılması gerektiğine her zaman inanıyorum. Yerel üreticilerin emeğiyle ortaya çıkan ürünleri sahnede sergilemek ve bu lezzetleri yeni tariflere dönüştürmek işimin en keyifli yanlarından biri. Festivalde yaptığım sunumda, yerel tatların korunmasının ve gelecek nesillere aktarılmasının önemini vurguladım. Türk mutfağının sürdürülebilirliği üzerine konuşurken, mutfağımızın ne denli zengin bir mirasa sahip olduğunu bir kez daha hissettim.
Gastronomi Rize
Karadeniz’in kalbi Rize’de 11 ile 13 Ekim’de gerçekleşen etkinlikte, doğanın ve emeğin harmanlandığı sofralarla buluştum. Bu defa sahnede değil, Rizeli kadınların hazırladığı yöresel lezzetlerle dolu sofralarda samimi sohbetlere katıldım. Karalahana sarması, hamsili pilav gibi bölgeye özgü tatlar eşliğinde, Karadeniz mutfağının köklü geleneklerini ve bu lezzetlerin taşıdığı kültürel mirası konuştuk. Rizeli kadınların emek dolu sofraları ve misafirperverliği, bölge mutfağının samimi ruhunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Topraktan Sofraya Edirne (1-3 Kasım)
Trakya’nın bereketli topraklarında, Edirne’de 1 ile 3 Kasım’da düzenlenen Topraktan Sofraya Festivali ise benim için çok özel bir deneyimdi. Ana sponsorları Kent Boringer ve Aysan Yağlarına sonsuz teşekkürlerimi sunarken, mutfağa girmesem de festival boyunca birbirinden değerli şeflerle bir araya geldim. Onlarla Türk mutfağının farklı ve benzersiz yönleri üzerine keyifli sohbetler ettik. Edirne’nin meşhur tava ciğeri, peyniri ve diğer yerel lezzetleri, etkinlik boyunca ziyaretçilerle buluştu. Ünlü şeflerle Türk mutfağının farklı yönlerini tartışmak ve Trakya mutfağının eşsiz tatlarını keşfetmek bu festivalin en unutulmaz yanlarından biriydi. Her bir şefin mutfağa olan tutkusu ve Türk gastronomisine katkıları bu etkinliği daha da değerli kıldı.Her bir etkinlikte, Türk mutfağının zenginliğini ve derinliğini bir kez daha hissettim. Bu festivaller, mutfağımızın farklı yönlerini tanıtmak ve yeni nesillere aktarmak için büyük bir fırsat sundu.
Afyon’dan Rize’ye, Edirne’den tüm Türkiye’ye uzanan bu lezzet yolculuğunda yanımda olan tüm şef dostlarıma teşekkür ederim: Cüneyt Asan, Hazer Amani, Bedrettin Aydoğdu, İzzettin Oral, Esra Tokelli, Emine Demirci, Yıldız Öz Samaha, Neslihan Durna, Ceyda Özdemirli ve Gonca Elif Özbekar. Bu muhteşem isimlerle birlikte olmak bu festivali benim için unutulmaz kıldı.Türk mutfağının kalbinden sofralarımıza uzanan bu yolculuk, bizim kültürel zenginliğimizin bir yansıması. Bu deneyimlerin, bu tür etkinliklere katılmanın mutfak kültürümüzü daha geniş kitlelere tanıtma yolunda önemli bir adım olduğuna inanıyorum.